Gıda alerjisi görülme sıklığı tüm dünyada artıyor. Gıda alerjisi erişkinlerde yüzde 3, çocuklardaysa yüzde 6 sıklıkta görülüyor.
Geçtiğimiz günlerde bilim insanları Avrupa Birliği (AB) ve Britanya’daki gıda ambalajlarındaki 14 alerjen risk listesine dört gıdanın daha eklenmesini istedi. Beş gıdaysa ‘endişe verici’ bulundu.
Hakemli dergi Clinical & Experimental Allergy’de yayınlanan araştırmaya göre eklenmesi gereken alerjenler keçi ve koyun sütü, karabuğday, bezelye-mercimek, çam fıstığı. Endişe verici bulunan gıdalarsa kivi, elma, bal, yenilebilir polen ve arı sütü.
‘Türkiye için geniş ölçekli çalışma yapılmalı’
Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği verilerine göre 170’den fazla besinin alerjiye neden olduğu biliniyor. Bunlar içerisinde ülkemizde sırasıyla en sık süt, yumurta, fındık, fıstık, ceviz, mercimek, buğday, daha nadir olarak da susam, soya, nohut, balık ve et alerjisi görülüyor.
Gıda alerjisi en sık bebeklik ve çocukluk çağında görülse de erişkin dönemde de ortaya çıkabiliyor.
Ülkede alerjen bilgisinin son tüketiciye sunulması 2020’den beri zorunlu. Tarım ve Orman Bakanlığının ilgili yönetmeliğine göre, gıda etiketleriyle, restoranlar, kantinler, okullar ve hastaneler gibi işletmelerde AB ülkelerinin esas aldığı 14 alerjen maddenin bildiriminin yapılması gerekiyor.
Gıda mühendisi Ebru Akdağ, söz konusu Fransız Alerji-Vijilans Ağı üzerinden toplanan verileri inceleyen çalışmayı dikkat çekici bulsa da tek bir ülke verisine bakarak evrensel zorunlu listeler önermek yerine, her ülkenin kendi tüketim alışkanlıklarını ve alerji prevalans (yaygınlık) verilerini dikkate alması gerektiğini söyledi.
Tüketim alışkanlıkları ülkelere göre çok farklılık gösterdiğini belirten Akdağ şöyle konuştu:
“Örneğin Türkiye’de karabuğdayın tüketimi Avrupa’daki kadar yaygın değilken, mercimek ve nohut gibi baklagiller sofraların vazgeçilmezi.
Dolayısıyla aynı risk katsayısını doğrudan Türkiye için uyarlamak bilimsel açıdan tartışmalı. Türkiye için de benzer, geniş ölçekli epidemiyolojik araştırmalara acil ihtiyaç var.”
Çalışma gıda alerjilerinin ciddiyetini bir kez daha gözler önüne serdi. Ayrıca etiketleme politikalarının dinamik olması gerektiğini hatırlattı.
Sıklıktaki artışın sebebi bilinmiyor
Akdağ besin alerjilerinin günümüzün en önemli ve karmaşık halk sağlığı sorunlarından biri olduğunu söyledi: “Besin alerjilerindeki artışın nedeni net belirlenemiyor. Ancak hem yaşam kalitesini düşürüyor hem de kimi zaman ölümcül sonuçlara yol açabiliyor.
Özellikle çocuklarda alerji prevalansındaki artış, okullarda, evlerde ve toplu tüketim alanlarında sürekli bir risk barındırıyor.
Bu nedenle alerjen gıdaların belirlenmesi, doğru etiketlenmesi ve tüketiciye şeffaf bilgi verilmesi sadece bireysel değil, toplumsal bir sorumluluk.”
Peki alerjik gıdaların etiketlerde yer almasının önemi ne? Besin alerjisinin tedavisinde ana unsur reaksiyona neden olan alerjenden ve bu alerjeni içeren tüm gıda/üründen tamamen uzak durmak. Bu bazı alerjik gıdalar için hayati.
Bazı gıdalar (örneğin elma veya bal), anafilaksi (alerjene aşırı ve hızlı tepki verilmesiyle ortaya çıkan, ciddi ve hayatı tehdit edebilecek bir alerjik reaksiyon) riski oluştursa da vakaların şiddeti ve tekrarlanma oranı diğer gıdalara kıyasla daha düşük. Akdağ, “Bu da ‘her vaka etiketlemeye konu olmalı mı?’ sorusunu gündeme getiriyor. Burada bilimsel kanıt, toplumsal fayda ve regülasyon yükü arasında hassas bir denge kurulmalı” dedi.
Alerjinin olduğu besin türü ve reaksiyonların tipine göre değişse de çoğu besin alerjisi zamanla geçebiliyor. Genellikle süt ve yumurta alerjisi erken çocukluk döneminde bitebilirken, kuruyemiş alerjisi ömür boyu devam edebiliyor.
İntolerans ile alerji karıştırılıyor
Akdağ gıda intoleransıyla alerjinin zaman zaman karıştırıldığı uyarısı da yaptı. Gıda intoleransında bağışıklık sisteminin rolü yok. Gıdaların içeriklerine ya da sindirim sisteminin işlevlerine bağlı özellikleri nedeniyle ortaya çıkıyor. Bulantı, kusma, karın ağrısı, mide de şişkinlik hissi, gaz, karında kramp tarzı ağrılar, yemek borusunda yanma hissi, ishal, baş ağrısı, huzursuzluk ve sinirlilik yapabiliyor.
Gıda alerjilerinde çok düşük bir miktarın hatta alerji yapan maddeyle temas eden ürünün tüketilmesi bile hastada ağır tabloya yol açabiliyor. Gıda intoleransındaysa, şikâyetlerin ortaya çıkmasında tüketilen gıdanın ölçüsü belirleyici olabilir. Bu bireyler bazen hassasiyetleri bulunan gıdaları çok az miktarda olması koşuluyla sorunsuz şekilde tüketebilirler.
Britanya’da gıda alerjisi olduğunu düşünen insanlarla yapılan bir araştırmaya göre sadece yüzde 20’sinin gerçekten vardı. ABD’de 40 bin çocuk üzerinde yapılan bir başka araştırmada da gıda alerjisi olduğunu düşünen çocukların yüzde 8’ininde saptandı.
Akdağ gıda alerjisinin hassas bir konu olduğunu, doğru tanı koyulması için hasta geçmişi ve hikâyesinden yola çıkılması, uzmanlık ve analizler gerektiğini vurguladı: “Gıda alerjilerinin klinik belirtileri hafif rahatsızlıklardan acil tıbbi müdahale gerektiren şiddetli veya yaşamı tehdit edici olabilecek reaksiyonlara kadar uzanabilir.
Dolayısıyla alerjilerin tespitinin ilk aşaması, insanın kendindeki belirtilere kulak vermesiyle başlar. Ancak insanlar gıda tüketiminden sonra sindirim sistemiyle ilgili şikâyetleri olduğunda çoğunlukla kendilerine gıda alerjisi tanısı koymaya meyilli.
Halbuki bu şikâyetler genelde alerjik reaksiyonlardan ziyade gıda intoleransından kaynaklanır. Kendisinde gıda alerjisi olduğuna inanan bireyler üzerinde yapılan araştırmalar, aslında küçük bir kısmının gerçekten böyle bir rahatsızlığı olduğunu ortaya koyuyor.
İnsanların kendi kendilerine yanlış tespitlerde bulunması veya zayıf bir inceleme sonucunda konulan hatalı tanı, gıda alerjisi durumu söz konusu olmadığı halde uygulanan gereksiz kısıtlamalarla yetersiz beslenmeye neden olabileceği gibi, alerjisi olan bir kişide doğru alerjenin tespit edilememesini, dolayısıyla hayati risk de doğurabilir.”