Malezya Palm Yağı Konseyi (MPOC) tarafından düzenlenen Malezya Palm Yağı Forumu (MPOF) Türkiye 2025, Shangri-La Bosphorus İstanbul’da gerçekleştirildi. “Malezya Palm Yağı: Türkiye’nin Yağ ve Katı Yağ Ekosisteminde Büyümenin İtici Gücü” temasıyla düzenlenen forum, küresel yağ ve katı yağ endüstrisinin liderlerini Türk sektör paydaşlarıyla bir araya getirdi. Türkiye’nin, Malezya palm yağının Orta Doğu’daki en büyük, küresel ölçekte ise beşinci en büyük ithalatçısı olması, bu stratejik ortaklığın önemini vurguladı.
Etkinlikte gıda güvenliği, sürdürülebilirlik, beslenme ve pazar dinamikleri gibi konular ele alınırken, palm yağının izlenebilirlik, yasal üretim, çevresel uyum ve sosyal sorumluluk açısından ulaş- tığı yüksek standartlar öne çıktı. MPOC CEO’su Belvinder Sron, Türkiye’nin Malezya için vazgeçilmez bir stratejik ortak olduğunu vurgulayarak, iki ülke arasında hem ticari hem de sürdürülebilirlik temelli ilişkilerin güçlenmeye devam edeceğini ifade etti.
Malezya’nın, dünyanın en büyük ikinci palm yağı üreticisi konumuna geldiğini ve küresel palm yağı arzının yüzde 24’ünü karşıladığını belirten Sron, “Malezya, en değerli tarımsal ihracat kalemi olan palm yağından geçen yıl 24 milyar dolarlık ihracat geliri elde etti. Ayrıca palm yağı Malezya’da 450 binden fazla küçük çiftçinin geçim kaynağıdır. Ülkede ham palm yağı üretimi 19,3 milyon tona ulaştı.” dedi. Türkiye’nin, 85 milyonu aşan nüfusu ve yıllık 3 milyon tonluk yağ tüketimiyle Malezya palm yağı pazarı için en dinamik ve önemli destinasyonlardan biri olduğu vurgulandı. Malezya’nın Türkiye’nin palm yağı ithalatındaki payı yüzde 90’ın üzerinde seyretmektedir.
İnsan davranışındaki ‘neofobi’ yani yabancı olana duyulan korku, bu algıyı daha da pekiştirdi. Dahası Aristoteles’in dediği gibi ‘doğa boşluk kabul etmez’; toplumsal algı da öyle. Türkiye’de palm yağının kökeni ve kullanımı hakkında yeterli bilgi olmadığı için oluşan bu bilgi boşluğu hızla yanlış bilgiler ve korku hikâyeleriyle doldu.
Bu dezenformasyonun sonuçları yalnızca algısal değil, aynı zamanda ekonomik ve çevresel etkiler de taşıyor. Palm yağları, yağ içeren neredeyse her ürünün hammaddesi olup hem besleyici hem de ekonomik bir bileşendir. Ancak yanlış inanışlar, üreticileri daha pahalı ve daha az sürdürülebilir yağlara yönlendirebilir. Bu durum, gıda enflasyonunu artırırken düşük gelirli grupların besleyici gıdaya erişimini de zorlaştırır.
Ayrıca palm yağı, hektar başına en verimli bitkisel yağ kaynaklarından biridir. Onun yerine başka yağlar kullanmak, daha fazla arazi kullanımı, daha yüksek sera gazı emisyonu ve biyoçeşitlilik kaybı anlamına gelir. Bu nedenle çözüm yalnızca bilimsel kanıtları paylaşmak değil, bu kanıtların doğru biçimde iletilmesini sağlamaktır. Doğru paydaş haritalaması, medya-üniversite-STK iş birlikleri ve proaktif iletişim, yanlış bilgilerin yerini güvenilir bilgiyle doldurmanın anahtarıdır.
Sonuçta, yanlış bilgiye karşı direnç geliştirmek; önyargı duvarları örülmeden önce köprüler kurmakla mümkündür: araştırmacılar ile gazeteciler arasında, karar vericiler ile halk arasında, kanıt ile duygular arasında. Ancak bu bütüncül ve proaktif yaklaşım sayesinde palm yağını ve genel olarak gıda bilimini korkularla değil, gerçeklerle anlarız.”
Palm Yağı Gerçeği: Korkuların Değil, Bilimin Işığında
Ayrıca “Palm Oil in Türkiye: Quality, Sustainability & Growth” başlıklı panel, MPOC CEO’su Belvinder Sron moderatörlüğünde, Ebru Akdağ (BİTKİDEN), Faik Genç (AgriPro Limited), Dr. Roger Clemens (University of Southern California) ve Ravi Nagar (Pacific Inter-Link Sdn Bhd) gibi isimlerin katılımıyla gerçekleştirildi.
BİTKİDEN Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akdağ, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Türkiye’de palm yağıyla ilgili yanlış inanışlar, Avrupa’daki çevresel tartışmalardan farklı olarak daha çok beslenme ve sağlık temelli gelişti. Bu algının kırılma noktası, 2016 yılında yayımlanan EFSA raporunun medyada yanlış yansıtılmasıyla oldu. Aslında tüm bitkisel yağların yüksek sıcaklıkta rafinasyonu sırasında oluşan bulaşanları konu alan rapor, sanki yalnızca palm yağına özgüymüş gibi sunuldu. Üstelik bazı hekimlerin ‘palm yağı trans yağ oluşturur’ gibi hatalı iddiaları bu yanılgıyı büyüttü. Halbuki palm yağları, trans yağsız döneme geçişin çözümüydü. Böylece palm yağları haksız bir şekilde ‘zararlı, doğal olmayan, ‘hastalığa yol açan’ bir bileşen olarak kodlandı.

